RSS
email

Kur'an'ın güme giden mesajı

Kur'an biz Müslümanlara göre bildiğimiz ve bilmediğimiz her şeyin sebepsiz sebebi olan ve ilmiyle her şeyi kuşatmış bulunan Allah'ın biz insanlar arasından seçtiği, koruduğu ve yücelttiği elçisi Muhammed ile yaratılmışların en üstünü olan biz insanlara hitap edişidir ve bu sebepten dolayı meşrebi, mezhebi, algılayışı, kavrayışı ve idraki ne olursa olsun her Müslüman için asli öneme sahiptir ve yegane meşruiyet kaynağıdır.

Bu önemi sebebiyle mesajın daha iyi anlaşılabilmesi için tarihi süreç içinde pek çok teori ortaya atılmış ve bu teoriler uyarınca pek çok tefsir kitapları yazılmış, pek çok okullar (medrese) ve eğitim (tekke) merkezleri kurulmuştur.

Kur'an'ın daha iyi anlaşılmasına yönelik teorileri temel olarak iki ana başlık altında toplayabiliriz bunlardan biri Kur'an'daki kelimelerin rastgele seçilmemiş oldukları dolayısıyla onu daha iyi anlamak için onu oluşturan kelimelerinin ve ifadelerin anlamları bütün veçheleriyle ortaya koymanın gereği üzerinde temellenirken diğeri kısaca “ona yalnız temiz olanlar dokunur” ayetinin işaretinden yola çıkarak onu daha iyi anlamak için insanın kendi özünü arıtıp temizlemesi gerektiği düşüncesi üzerinde temellenir.

İnsan zihninin ve yapısının işleyişinin ortaklığı sebebiyle olsa gerektir ki bu kavrayışların önceki peygamberlere tabi olduklarını iddia eden topluluklar içinde de gerek temel kabul, gerekse usul, gerekse kurulan yapılar açısından aynen karşılıkları mevcut olup sadece merkeze koydukları metinler farklılık arz etmektedir.

İslam dünyası içindeki bu algılayışların kendilerini temellendirdikleri esasları ve hedefe varmak için kullandıkları asli yolları farklı olsa da “Kur'an'ın sofistike (karışık değil ama karmaşık) bir yapıya sahip olduğu” temel kabulleridir. Kur'an tefsiri olarak adlandırılan yazdıkları tüm kitaplar iddiaları her ne olursa olsun gerçekte bu karmaşıklığı ortadan kaldırmaya ve “Kur'an'ın sırlarını” ortaya çıkarmaya ve insanlarca bilinmesini sağlamaya yöneliktir.

Kimileri “Kur'an'ın sırları” olarak kabul ettikleri çıkarsamalarını o kadar önemserler ki bunları kavramanın hayatın yegane gayesi ve insanı üstün kılan asli arayış olduğunu iddia ederler. Bu sırları bulmanın yöntemleri de farklı farklıdır. Kimi bu sırların keşfinde insanın sezgilerini kullanması gerektiğini ileri sürerken kimileri sırları keşfetmek için gerekli olanın kelimelerin hatta kelimeleri de oluşturan harflerin anlamlarının bilinmesi olduğunu iddia etmektedirler.

Aslında insanın temel zaafı üzerinde yükselen bu tür iddiaların sahiplerinin başka din ve dünya görüşleri içinde de karşılıkları bol miktarda bulunmakta ve temelinde insanın kendisini ve dolayısıyla yaptığı işi çok fazla önemsemesi yatmaktadır.

Bu haliyle Kur'an bu yazınında konusu olduğu üzere pek çok tartışmanın odağını oluşturmakta ve her bir taraf diğer tarafı temel olarak Kur'an'ı doğru dürüst anlamadığı halde ahkam kesmekle suçlamaktadır.

Peki Kur'an fantastik hikayelerle dolu bir sırlar kitabı mıdır? Yoksa tamamen standartları ortaya koyan teknik konuları içeren ve insanların teknik detayları öğreneceği teknik veri dokümanı mıdır? Veya Kur'an nasıl anlaşılmalıdır?

Kur'an'da geçmiş kavimlerin veya kişilerin örnekleştirilmesi sonucu pek çok hikayenin olduğu bir gerçektir. Yine insanların bir metni okudukları zaman içinde bulundukları psikolojik ortamın kendilerini yönlendirdiği amaç (niyet), sahip oldukları zeka düzeyleri ve bilgi birikimleri sebebiyle metni farklı farklı anladıkları da bir gerçektir. Kur'an'ın ibadetlerle, yapılması gerekenler (helaller) veya kaçınılması gerekenler (haramlar) ile ilgili bazı temel teknik verileri içerdiği de bir gerçektir. Ama bunların Kur'an'ın asli mesajını oluşturdukları iddiası tamamen zorlamadır. Kur'an'da mesaj için aslen "kalbi olanlara nasihat" denmekte olup bu peygamberin islamın "Allah için, Rasul için ve müminler için nasihat olduğu" ifadesiyle örtüşmektedir.

Ayrıca her mesaj gibi Kur'an da aslen anlaşılmak için gönderilmiş olması sebebiyle ve gerek Bilal gibi eğitim düzeyi düşük bir köle gerekse Selman gibi çok ileri düzeyde eğitim görmüş bir prens onun temel mesajını gayet iyi anladığına göre Kur'an'ın asli mesajını anlayabilmek aslında hiçte zor olmasa gerektir. Mesajının aslını anlamak istediğimiz diğer herhangi bir kitaba uyguladığımız tekniği Kur'an'a da uygularsak mesajının aslına çok rahatlıkla ulaşabiliriz. Bu teknik uyarınca önce Kur'ana bütünsel yaklaşıp sonrada özetlememiz gerekmektedir.

Kur'an'ı özetlediğimizde temelinde iki tespit ve bir uyarının yattığını göreceğiz. Tespitlerden ilki kainatı ve içinde var olan her şeyi Allah'ın yaratıp çeşitliliğinde temelinde olan birlik (tevhid) uyarınca idare ettiği hakikati ve kendini çok fazla önemseyen biz insanlara bizim gibi nicelerinin gerek şimdi gerekse geçmişte var olduğu dolayısıyla hiç kimsenin kendisini abartmaması gerektiği tespiti ve herkesin bu yaşamlarının sonucunda mutlaka öleceği ve yaptığı zerre kadar iyiliğinde kötülüğünde karşılığını mutlaka göreceği uyarısıdır. Diğer anlatılanlar kısaca iyilik ve kötülük yapmayı alışkanlık edinenlerin algılayış ve davranış yöntemlerinin ve karşılaşacakları akıbetin insanlara hatırlatılmasıdır.

Evet içinde yaşamakta olduğumuz kainat yoktu ve Allah onu var etti. Bunca çeşitliliğine, farklılığına, ayrılığına hatta zıtlığına karşın Allah bu kainatı birlik esasıyla idare etmektedir. Bunun Muhammed Mustafa'daki karşılığı yönetimde farklı toplumlara hatta müşriklere bile karşıdakinin yaşam hakkına saygı gösterdiği nispetle meşruiyet verilmesi ve yaşam hakkı tanınmasıdır.

Evet bizim gibi milyarlarca insan yaşadı ve halen yaşamaktadır ve biz sadece onlardan biriyiz. Dolayısıyla kendimizin çok özel olduğumuzu iddia etmemizin ve insanların bize tapmasını talep etmemizin bir anlamı yoktur. Bunun Muhammed Mustafa'daki karşılığı “bende senin gibi kuru et yiyen bir kadının çocuğuyum” cümlesinin ifade ettiği hakikattir.

Yaptığımız en ufak iyiliğinde, en ufak kötülüğünde karşılığını göreceğimiz bize yaşamakta olduğumuz hayatın sorumsuzca yaşanamayacak kadar kıymetli ve önemli olduğunu ve yaşadığımız her anın ve karşılaştığımız her olayın bize yüklediği sorumluluğun idrakinde olmamızın olmazsa olmaz olduğunu ifade eder. Böylece hayatımız anlamsız bir koşturmaca olmaktan kurtulur kimlik ve anlam kazanır.

Bu durumda bizden kulak vermememiz ve uyarınca hayat tesis etmemiz beklendiği halde fantastik balonların gümleriyle arada kaybolup güme giden Kur'an'ın mesajı kendimizi abartmadan yerimizi bilerek kainat ile uyum içinde erdemli bireyler olmamız ve böylece içinde yaşadığımız toplumu erdemli olmaya zorlamamız ve böylece içine katıldığı yapıların bozulmasını ve kokuşmasını engelleyen tuz gibi içinde bulunduğumuz toplumun ve dünyanın kokuşmasını engelleyerek emanetimizi anlımızın akıyla sahibine teslim etmemizdir.

Bu kadar sade olan hakikat sadeliği sebebiyle biz insanlara yavan geliyor olsa gerektir ki biz insanlar hayatlarımıza büyük idealler, sırlar, politik hırslar, olmayacak hayaller gibi pek çok fantastik öge katarak hayatlarımızı kendimiz için daha tatlı ve çekilir kılmaya çalışmaktayız. Aslında belli oranda bu hepimiz için normaldir zira yaratılışımız gereği sürekli zaman geçirecek meşgaleler arayıp durmakta böylece bize bahşedilen en kıymetli sermaye olan zamanı boşa akıtışımızın üzerimizde oluşturduğu baskıyı örtmeye ve aslında da “akıp gitmekte olan zamanı heder etmekteyiz”. Ama asıl sorun herhalde bunun abartılarak dozunun kaçırılması ve biz insanların başkalarını da katarak kendimizi kandırmamızı yaygınlaştımaya devam etmemizdir.

Ve muhtemelen biz insanların hakikat karşısındaki tutumlarımız sebebiyle Muhammed Mustafa “benim bildiklerimi bilseniz az güler çok ağlardınız”, Ali de “ilim bir noktaydı cahiller onu çoğalttı” deme gereği duymuştur.

Akıp giden bu zaman karşısında yalnız iman ile yanan bir kalbe sahip olup, övgüye layık işler yapanların ve birbirlerine hakkı, sabrı ve merhameti tavsiye edenlerin kurtulduğunu bilenlere ve bilgisini eyleme dökenlere ne mutlu!

Bookmark and Share

12 yorum:

Adsız dedi ki...

çok doğru,çok güzel..açıklayıcı ve gerçekçi başarılı yazınız için tebrik ederim..serhat.

Adsız dedi ki...

çok doğru,çok güzel..açıklayıcı ve gerçekçi başarılı yazınız için tebrik ederim..serhat kaldırım

Ahmet Hakan çakıcı dedi ki...

Sevgili Kaldirim;
Kuran bu hali ile kimseye sermaye olmaz ki. Ona ıcık Muhammedden ıcık kendinden bişiler katmalısın ki hammaddesi altın ve gümüş olan buzağıya hizmet edebilsin. Allah gayretleri heder etmeyendir. Saygı ve sevgiler Ahmet Hakan Çakıcı

AmaTT dedi ki...

Asıl ilgin için ben teşekkür ederim serhat kardeşim.

Hakan kardeşim bende diyordum ki niye o hammaddelerden bizde yok meğer bundanmış :d

Kamil Demirci dedi ki...

Öncelikle böyle bir yazıyı yazmış olan Ahmet kardeşe teşekkür ederim.
Ancak, ilave etmek istediğim bir konu var. Yazının bir bölümünde, İnsanların Tefsire ihtiyacının olmadığı yönünde bir anlayış öne çıkmış, benim kanatime göre insanlık tarihini, insanlarının çeşitliğini ve yaşantılarının farklılığını göz önünde bulundurduğumuzda ve insanların zihinlerinin ve algılayış tarzlarının veya fıtratlarının ifsad edilebileceğini düşünerek, burada Kur'an kavramlarının insanların kapasiteleri düşünülerek onlara tefsir edilmesinde bir sakınca olmayacağını düşünüyorum ...
Allah'a emanet olun...

AmaTT dedi ki...

Kamil kardeşim,
Öncelikle görüşlerini bizimle paylaştığın için teşekkür ederim.

Ve elbetteki insanların idrak düzeyleri farklı farklı ve herkes her şeyi aynı oranda anlayamaz. Bu açıdan insanların, kavrayışı kendilerinden daha gelişmiş veya yürümekte oldukları yollarda kendilerinden daha önce yürümüş insanların rehberliğine ihtiyaç duymaları doğaldır.

Lakin burada ifade etmeye çalıştığım Kur'an'da herkesin çok rahatlıkla anlayabileceği bu temel mesajı rehber edinen kimseler bana göre her sorunun çözümünde onlara yardımcı olacak çok sağlam bir dayanağa yani kopması mümkün olmayan bir kulba tutunmuş ve bu ilkeler uyarınca her soruna er yada geç doğru çözümü bulabilecek kimselerdir.

Bu temel mesaj üzerine söylenen sözler bu mesaj ile bağlantılı oldukları oranda anlamlı ve değerlidirler.

Allah'ın emanı içinde kalasınız...

Adsız dedi ki...

tam da bahsedildiği gibi bi durum yaşadım yorumları okuyunca..ahmet hakan çakıcı yorumuyla insanların kuranı istediği gibi veya yanlış yorumlayarak hammaddesi altın ve gümüş olan buzağıya hizmet eden bi hayat sürdüğünümü kasdetmekte?veya kasdedilen buzağı günümüz şartlarında ne anlama gelmekte?.. mümin olma yolunda mücadele eden bu kardeşiniz yetersiz idrakine karşılık,yürümekte olduğu yolda kendisinden daha önce yürümüş birinin rehberliğine ihtiyaç duymaktadır..şimdiden teşekkürler..serhat kaldırım.

AmaTT dedi ki...

Serhat Kardeşim,

Hakan bu soruna daha iyi cevap verir. Ama anladığım kadarıyla kast ettiği kimilerinin Kur'anı ve Rasulü ve kutsanan diğer değerleri kullanarak ve türeterek kendileri için imtiyaz ve ikbal peşinde koştuklarıdır.

Bana göre bu durum biz insanların somuta olan muhtaçlığımızdan kaynaklanır. Ve bu konu benim bu blogdaki ana konumdur diğer yazılara da bakabilirsin.

Bence yapmamız gereken kendimize uçuk kaçık hedefler koymadan, hayaller alameninde kendimizi kaybetmeden yaşadığımız hayatı dürüst ve erdemli bir insan gibi yaşamaya çalışmaktır.

Ve hayatı bu şekilde yaşamaya çalışanların yapacakları gibi karşılaştığımız sorunlara bu dünyanın geçiciliğini ve sonunda yaptığımız tercihlerin hesabını vereceğimiz bilinciyle çözümler bulmaya çalışmamızdır.

Bunun sağlaması (doğrulaması) bence İsa'nın "öyle şeyler yapınız ki sizi görenler gökteki rabbinize hamd etsinler" sözünde ifade ettiği şekilde hangi meşrep ve algılayıştan olurlarsa olsunlar birlikte olduğumuz insanlara en azından kendi kendilerine "iyi ki de bununla tanışmışım" dedirtecek işler yapmamızdır.

Fish Eats Croissant dedi ki...

Sitede paylaşılanlar manevi çatlaklarıma iyi geliyor.
ALLAH razı olsun.

Selam ve muhabbetle,

AmaTT dedi ki...

Mustafa kardeşim,

Demişlerki "insan şifa vereceğine gerçekten inanarak su içse şifa bulur"...

minik mucize dedi ki...

Bu blogtaki yazilarin temel amacini, hangi temel hislerden yola cikilarak yazildigini merak ediyordum az once. Yorumlarindan birindeymis cevabi. Yasamakta oldugumuz hayati olabildigince sade, durust ve cevremize yararli bir insan olarak yasamamizin yeterli oldugunu dusunmuyorum.
Oncelikle insan var olus sebebini bulmali ve anlamaliki ona bahsedilmis hayati insan olarak yasamak gercekten anlam kazansin. Sinava girmissin, senden ozellikle bir konu uzerinde yazi yazman bekleniyor ama hangi konu oldugunu bilmeden, yazabilecegin en guzel kelimeleri secsen, sairane metin hazirlasan, vurgulamalari ve virgulleri mukemmel yazsan ne fayda. Senden istenilen asil konu cikmadikca goruntu guzel olmus neye yarar..

Bizi durust, yardimsever ve yararli bir insan olarak hayatimizi yasamanin yeterli oldugunu dusunmeye iten nefsimizdir aslinda.

AmaTT dedi ki...

leylek kardeşim, aslında bende temel olarak senden farklı düşünmüyorum, ama anladığım kadarıyla bu amacın somutlaşmasında çok farklı bakış açısına sahibiz, olabilir.

benim algılayışıma göre sınavın konusu haddimizi bilip bilmediğimizle, kendimizi ve kendimizle ilgili herşeyi kutsayıp kutsamadığımızla alakalı.

nefsimizin sadeliği istediği "tespitine" maalesef hiç katılmıyorum. nefis daima kendini "Allah ile özdeşleştirir" (taha 120) abartıları ve fantazileri körükler ve bu yüzden insanlar tarih boyunca efsaneler üretmişlerdir, ve en çok ilgi çekenler hep en çok abartı içeren şeylerdir (filimler, romanlar vs.).

Kuran ve tevrattaki hikayeleri kıyaslayarak okursan ne demek istediğimi herhalde daha iyi anlatmış olurum diye düşünüyorum.

Yorum Gönder

Genel ahlak kuralları dahilinde istediğiniz şekilde eleştiri ve yorum yapmakta özgürsünüz!

 
ip adresi
Bu blog BloggerV.com üyesidir.
Related Posts with Thumbnails
Clicky Web Analytics

Düşünce